Mezuniyet Tantanası

Bu yazımızda künefe peyniri gibi uzayan bir Mezuniyet Tantanası ele alınacaktır. Derin bir iç çekme ve geride kaldığına hala inanamadığımız upuzun bir yolculuğu iyi şekilde hatırlamayarak yad edeceğiz.

2015 yılında liseden mezun olup, şehir değil bölüm tercihi yaparak istemeye istemeye Erzurum ilinde Atatürk Üniversitesi’ni kazandım. Endüstri Mühendisliği bölümünü lisenin ikinci sınıfında tanışıp, bu bölüme uygun bir karakter yapımın olduğunu fark ettim. Sınav döneminde yaşadığım bazı problemler üzerine ya bir sene daha çalışacaktım ya da istediğim bölüm ve istemediğim bir şehirde yer alacaktım. Bir sene daha çalışabilecek bir ortam olmadığı için gitmeyi tercih etmiştim.

Erzurum’a gitmek istememe sebeplerimden birincisi babamın Erzurumlu olması ve küçükken orada yaşamış olmamdı. Doğuda bir üniversitede okuyor olmak, şehrin yaşam şartları ve içsel olarak geriye dönüş hissi bana kötü hissettiriyordu. Her üniversite öğrencisi gibi ilk sene belki farklı bir yere geçer miyim düşüncesi belirmişti. Büyük bir çoğunluk bu fikirle gelip, yarı dönemde vazgeçiyordu ve bu gerçekle tanışmıştım.

Bu üniversitenin bize gelişi dört yıldı, dört yılda bitmesi gerektiğini kim söylemişti? Hiç kimse…

Geriye dönük olarak hayatımın en önemli dönüm noktalarından birisi olarak gördüğüm üniversite birinci yılıydı. Ben kimdim, ne olmak istiyordum, kendimi nasıl ifade etmek istiyordum, nereden gelmiştim, nereye ulaşmak istiyordum? Bu bölümde çok fazla soru sormuştum. Ama en önemli adımlardan birisi ben neyden bir maddi kazanç elde etmeden, kimseden takdir almadan, hiç bir beğeni ya da takip unsurunu dikkate almadan neyi yaparak zamanın geçtiğini unutuyor, kendimi ilerlemiş gibi hissediyor ve yaparken mutluluk duyuyorum diye bir arayışın içerisinde buldum. Bu süreç o yaşta birisi için büyük bir arayış süreciydi. Kendini, mutluluk kaynaklarını ve bunların ileriye dönük sürdürülebilirliğini ölçüp tarttığım bir süreçti.

Sonrasında üniversite hayatımın en büyük deneyimlerinden birisi olan ve yaklaşık 2-3 ay sonra çıkacağımı hayal ederek girip, 3 yıl çalıştığım QNB Finansbank Çağrı Merkezi’nde çalışma deneyimi yaşadım. Sonrasında okulumu uzatmamak için işten ayrılıp okul hayatına devam etme ümidim vardı. Okula başlayıp yarı döneme kadar gelip pandemi başlayana kadar süreç devam etti. 3 hafta olarak başlayan bu ara, yıllar boyunca sürdü ve bir daha okulu görmedim.

İlk yıl benim sebebimden uzayan okulum, yeterli agno seviyesine ulaşamadığım için sonrasında da uzamıştı. Aslında okulumun uzaması, uzamaması bir problem değildi. Ancak yeterli ders alamayıp, çok boş zamanım oluşmuştu. Bu süreç içerisinde gönüllü çalışmalarda yer aldım, burada farklı öğrenimler kazanıp deneyimler elde ettim. Kendimi tanıma sürecimde bu süreyle beraber devam etti. Uzamasına dert edinmek yerine bu zamanı değerlendirmeye çalıştığım bir süreç devam etti.

Devlet kurumları, okullar gibi yerlerin belirlenmiş ve yaşlanmış kurallarını hiç sevmiyorum. Yüz yüze eğitim sürecinde belirlenen okulun kuralları, pandemi sürecinde de değiştirilmeden devam ettiği için sürece uyum sağlamıyordu.

Mezuniyet Tantanası Bölüm Sonu Canavarı: Zorunlu Staj

Pandemi sürecinde staj süreçlerini sadece dördüncü sınıflara verdiklerini belirten okulum, staj yapmamı engelledi. Pandemi sürecinde staj yeri bulmak zor olduğu için 4. sınıfları engellememek adına mı böyle bir karar verildi hala bilmemekteyim.

Diğer bir engel yaz okulunda uzaktan ders alırken şu kadar kredi alıyorsan, staj yapamayacağın gerçeğiyle karşılaştım. Kabullendik ve devam ettik.

Sonrasında Üretim ve Yönetim olarak ayrılan bu staj yönergesinin zorunluluklarına takıldık. Okul bir dönem sadece soruları tanıdığınız, bildiğiniz yerlerin bilgilerini doldurarak staj defteri verin ve mezun olun gibi bir şey çıkardı ancak bundan faydalanamadım. Sonrasında stajınızı yapın ama yüz yüze yapın gibi bir durum ortaya çıktı.

Daha sonrasında farklı bir yöntem denendi ve bir staj yeri belirleyip, sigorta sürecine girmeden staj defterini doldurup ilerletebileceğimiz bir süreç belirlendi. Tam değişen bu yapıya dönmeye çalışırken okul tekrardan açıldı ve her şey normale döndü.

Staja başvurular 1 ay öncesinden yapılmalı, bu değişimler göz ardı edilmemeli ve bu pandemi sürecinde kararlar verilmeliydi.

Bu süreçlerin hiçbirini zamanında yakalayıp, tamamlayamadım. Daha sonrasında mezun olmadan işe başladım ve çalıştığım yerde yapıp yapamayacağımı sorguladım. Çalıştığım yerin 500 çalışanı yoksa iki stajı aynı yerde yapamayacağım gerçeği ortaya çıktı. (400 çalışanı olan bir teknoloji şirketinde staj yapamadım)

Sonrasında üretimi ayrı, yönetimi ayrı şekilde yaparak ilerlettim. Ancak bunu yaparken zorlu staja başvuru süreçleri geldi. Dönem içerisinde ders almıyor olmama rağmen okula yazı yazıp staj yapabilir miyim diye sormam gerekiyordu. Sonrasında her çarşamba olan kurulda görüşülmek üzere bekletildim. Birinci gönderdiğim başvuru onaylandı. İkincisi için bir daha başvuralım denildi. İkincisi için başvurdum ve aynı kağıt sanılarak kurula verilmedi. Yaklaşık bir iki haftada onu bekledim. Soru şu şekilde “-Staj yapabilir miyim? +Evet” oldu.

Bütün bunları geçtikten sonra staj süreçlerime başladım. Çalışmak istemediğim alanlardan birisi olan üretim alanında staj yaptım. Aslında ikinci sınıf öğrencisi olsaydım, görme şansım olurdu. Ancak hiç çalışmayı düşünmediğim bir alanda öğrendiklerimi uygulamak adına staj yaptım.

Burada stajları yaptıktan sonra imzalama süreci, kitap yaptırma süreci gibi süreçler atlattım. E-imza konusunda şirketin diretmesi ve okulun yönergesinin çatışması sorunlarıyla karşı karşıya kaldım.

Sonrasında 21. Yüzyıl’da Mühendislik eğitimi veren ve bizi Mühendis olarak yetiştirip öğrendiklerimizi layıkıyla uygulamamızı isteyen okulumun Staj Mülakatı adı altında stajı yapıp yapmadığımı öğrenmek için bir süreci olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Yönerge olarak bu sürecin kesinlikle yüz yüze gerçekleşmesi gerektiği ve değişmeyeceği söylendi.

Yani iki tane defter hazırlayıp 10-15 dakika yapacağım görüşme için okuduğum Erzurum iline gitmem bekleniyordu. Bu ülkede Cumhurbaşkanı FaceTime ile ülkeye seslenirken, ben 15 dakikalık görüşme için il değiştirmeliydim. Okula defterlerimi kargolayıp, bir Meet ile görüşmeyi yapıp sonlandırabilirdik. Ancak “Yönergeler” engel oldu.

Sürecin bir günde tamamlanıp tamamlanmayacağı net olmadığı için uçak bileti almak çok riskliydi. Çünkü bitmeyebilirdi. Çünkü okulumu tanıma şansım olmuştu, bitmeyebilirdi… Gerçi Mersin ilinden Adana’ya otobüsle sonra oradan İstanbul’a sonrasında Erzurum’a gitmem gerekiyordu. Büyük miktarda bilet parası vererek. Gideceğim tarihlerde kar yağışı yoğundu ve otobüsle yolda kalıp, mülakatım bir ay sonraya kalabilirdi.

Mazot fiyatlarının litresinin 24 TL’yi gördüğü (18/03/22) tatsız tarihlerde aracımın deposunu yaklaşık 1400 TL’ye doldurarak Erzurum’a karda kışta yola çıktım. Gittim 15 dakika süren mülakata girdim. Kağıt işlerine oradan oraya koşturup, oda oda onay isteyerek tamamladım. Aynı ücreti tekrar vererek geri döndüm.

Gerçekten benim orada bulunmam için hiçbir sebep olmadığının tekrar farkına vardım. Ve değişen Öğrenci İşleri’nde saatlerimi geçirdikten sonra elime bir kağıt verdiler, tamam artık mezunsun diyerek beni uğurladılar.

Elimde bir kağıt parçasıyla çıkıp, dönüp yıllarca okuduğum okula bir an bile “Vay be, ne günlerim geçti burada diyemeden, gerçekten bunun için miydi?” diyerek hızlıca uzaklaştım. Nemelazım dur bakiyim tam mezun musun sen falan diyerek, elimdeki bu müthiş değerli kağıt parçasını geri isteyebilirlerdi…

Üniversite hayatım tatlı bir burukluk yerine, koşarak kaçma hissiyle tamamlandı. Yıllarını vererek eğitimler görmüş bu alanda tezler yazmış hocalarım tarafından bir Endüstri Mühendisi lisans eğitimi aldım. Endüstri Mühendisliği alanında en az maliyet, en az işgücü ve uğraş, en fazla kar gibi herkesin isteyeceği şeylerin göz ardı edildiğini güzellikle görme şansım oldu. Yani koca koca üniversite okuyup, yüzlerce öğrenci eğitip, her yıl onlarca mezun vererek ülkemize kazandıran bu eğitim kurumu acaba bu öğrettikleri, bu aktardıkları bilgilerin ne kadarını kendine uyguluyordu?

Okuduğum üniversitenin ve yaşadığım ülkenin en büyük problemlerinden birisi olarak gördüğüm elimizdeki değerleri göz ardı ettiğimiz ve bildiğimiz faydalı şeyleri kendimiz için uygulamadığımız gerçeğini her adımında görme şansım oldu.

Eğitim gördüğüm değerli okulum beni bir özel sektör firmasına zorunlu staj yapmaya yollayacağına yarım dönem içerdeki süreci hocalar, öğrenciler ve sistem için iyileştirme çalışması verip kendi kendini iyileştirmeyi tercih etseydi daha faydalı olmaz mıydı? Büyük bir iddia içerisinde değilim. Onlarca mezun var. Onlarca eğitim gördük. Biz tamamlayamazsak bile yolumuzdan gelen birileri bunları iyileştirip tamamlayabilirdi. En azından el ele verip bir mezuniyet platformu tasarlayıp, insanların ihtiyacı olan tüm bilgileri bunun içerisine yerleştirebilirdik. Görüşmeler için bir randevu sistemi ayarlanabilirdi. Mezuniyet sonrası bir bilgilendirme yapısı kurulabilirdi. Bunlar sadece bu süreci yaşamış olan birisi olarak yaklaşımlarımdan bir kaç tanesidir.

Ne yazık ki bildiğim bir şey var: Bu ülke dünyayı sen mi kurtaracaksın, yönergeler, yaşlanmış kurallar ve kimsenin oturmuş düzen ve keyfini bozmayacağı şekilde yaşamaya mecbur bırakılan bir yer.

Dünyayı kurtaramayacağım belki. Yönergeleri belirleyemeyeceğim belki. Ancak bu sınırlı sayıda kişiye ulaşan mecramda bunu dile getireceğim. Neyse benim işim halloldu, işi olan düşünsün diyemeyeceğim. Bitirdiğim için çok mutluyum diyemeyeceğim, sonunda kurtuldum diyeceğim. Ancak hayatın başlangıç adımlarından birisi olan eğitimin en üst seviyesi olan Üniversitelerde böyle şeyler gördükçe hiçbir şeyden kurtulamayacağımızı fark edeceğim.

Her döneminde ayrı dertle karşılaştığım, yapacağım işin fındık kadar olması ama benim işimi halletmek için fındık bahçesi kadar uğraştığım anların hiçbirini mutlu hatırlayamayacağım. Bir ders seçimi süreci için oda oda kağıt gezdirmek durumunda olduğumu unutamayacağım. 10 dakikalık görüşme için 2000 km yol gittiğimi unutmayacağım.

Daha farklı sorun yaşayan insanlarında olduğunu biliyorum. Bunlar yaşayıp gözlemlediklerimdi.

Bu yazdıklarım hiçbir kimseye sitem değildir. Bu yaşadıklarımın bir dijital arşive dönüşmesini ve yıllar sonra insanların bu konuda neler yaşadığımızı bilmesini istediğim için yazmaktayım. Aldığım bu eğitim ve üzerine kendi koyduklarım doğrultusunda eğer bir gün bu sistemleri değiştirebilecek, bu çarkın dişlisine yön verebileceğim bir konumda olursam açıp okumam için not alıyorum.

2015 yılında başlamış olduğum Atatürk Üniversitesi Endüstri Mühendisliği lisans eğitimim 2022 Mart ayı itibariyle acısıyla acısıyla son bulmuştur.

Tagged With:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir