Tüketemiyoruz

“Tüketemiyoruz, Tüketeceğimizi Düşünüyoruz!” ne kadar iddialı bir başlık oldu. Son dönemlerin tüketme toplumu oluşumuz, üretmediğimizden iç yanan insanların yanı sıra aslında hakkıyla tüketemediğimizi düşünmeye başladım.

Sosyal mecraların artışıyla beraber çok fazla öneri, yapılacaklar, yapılması gerekenler, gidilmesi gereken yerler, izlenmesi gereken filmler, okunacak kitaplar gibi önerilere sahip oluyoruz. Aslına bakarsanız bu çok faydalı, insanlar bir şeyler tüketiyor ve içinden beğendiklerini başkalarıyla paylaşıyor. Az çok beğendiklerimizin uyuştuğunu düşündüğümüz insanların ya da toplumun filtresinden geçen şeyleri listelerimize ekliyoruz. Gideriz, yeriz, içeriz, yaparız gibi.

Muhakkak tükettiklerimizi bunların içerisinden faydalanarak seçiyoruz. Ancak ne kadar tüketmeyi düşünüyor, ne kadarını tüketebiliyoruz? Peki sürekli tüketeceklerimizi önerilerden, başkalarının filtresinden geçmiş olanlardan alıyorsak bu bizi ne kadar aramaya itiyor?

Aslına bakarsanız tüketmeyi de bir meziyet olarak görüyorum. İnsanlığın en çok üzerine tezler kurulmuş denklemi üzerinden bahiste bulunacağım. Hepimizin ortak ve eşit bir varlığı var, zaman. Bazılarımızın zamanı doğuştan değerlendirilmek üzere başlamış olabilir, mümkün.

Zamanı Tüketiyoruz Ya Da Tüketemiyoruz

Zaman tüketilmek için var olan bir olgu. Aslında bizim için üretmek kavramıda bir zamanı tüketim şeklidir. İnsanların bu tüketimi nasıl yaptığına göre kişilikleri, karakterleri, hayatta var oldukları yerler belirleniyor.

“Zamanı boşa geçiriyorum, tüm günü boş geçirdim, boşa gitti” gibi söylemlerde bulunuruz bazen. Aslında boş durmamışızdır, ancak kafamızda yapmak istediklerimize göre kendimize oluşturduğumuz bir beklenti vardır ve aslında fiziksel ya da düşsel olarak bir şeyler yapıyor olsak dahi boşa geçirdiğimizi düşünmemize sebep oluyor.

Aslında kendimize günümüzün nasıl geçmesi gerektiğini belirliyor, sonrasında günümüzü beklentimizi gerçekleştiremediğimizi düşünerek ya da daha altında geçirdiğimiz için düşürüyoruz. Motivasyon kaybediyor, üzülüyor, moralimiz bozulabiliyor. Bir şeyler yapmaktan daha fazla uzaklaşabiliyoruz.

Boş Zaman Geçirme İsteği

Öğrencilerin sınavlarının yoğunlaştığı dönemlerde, çalışanların yoğun ve sürekli çalışma temposu içerisinde öğrencilerin sınav bitişine ya da çalışanların hafta sonu ile birleşen ve bir günlük fazla tatil dahi olsa düşündüklerinde o zamanları çok değerli kullanma isteğini sürekli görebiliriz. Bu kişilerin hiç boş zaman geçirmediği anlamına gelmiyor. Aslında öğrenciler sınavlara çalışırken çok fazla boş zaman geçirirler. Çalışanlar iş zamanlarında ya da sonrasında çok boş zaman geçirirler. Aslında burada arzulanan boşluk hissi bu zamanı dolu geçirme isteğinin kenarı bırakma hakkını kazanma düşünceleridir. Yani çok yoğun çalıştım ve üç günlük bir tatilim var. Bu tatili güzelce değerlendirmeli, çok iyi etkinliklere katılmalı, iyi dinlenmeli, şöyle şöyle yapmalıyım derler.

Çünkü insanların kafasında yer alan yapmalıyım, yapmalıydım, daha fazlası olmalıydı baskısını insanlar böyle dönemlerde kenarı koyabilirler.

Tüketeceğini Aramak

Hepimiz en iyi filmleri izlemek isteriz. En iyi kitapları okumak, duygulanmak, gülmek, düşünmek isteriz. En iyi yerlerde yemek yemek ister, en iyi manzaraları görüp, fotoğraf çekilmek isteriz. Çünkü herkes en iyisini hak eder.

Bu yüzden deneme yanılma, kötüyü görme ya da deneyimleme kültüründen birazda olsa uzaklaşırız. Amerikayı tekrardan keşfetmek istemeyiz. Güzel bir kahvaltıya gideceksek, geçen hafta sonu Instagram’da yanında sular akan, serpme kahvaltı şovunu paylaşan arkadaşımızın gittiği yeri anımsarız. Arkadaşlarımızdan film önerileri alır, toplumun üzerinde en çok konuştuğu dizilerin bir mahareti olduğunu düşünürüz, belki üzerinde konuşmak isteriz.

Nadiren hiç bilmediğimiz yerleri keşfe çıkarız. Çünkü iyi bir yer bulamazsak, değerli ve kısıtlı olan zamanımızı yitirebiliriz. İyi bir şey yiyemediğimiz, göremediğimiz, fotoğraf çekemediğimiz, paylaşamadığımız, anlatamadığımız için zamanı boşa harcadığımızı düşünürüz. Aslında böyle değildik. Böyle olmaya başladık.

Hap Gibi Sunulan Yapılacaklar Listeleri, Önerileri

Beyni yönetmek kolay değildir. Bak bunu alıyorum, böyle anla, yönet demek çok mümkün olmayabiliyor. Bazı algılarımız var, bazı bildiklerimiz, öğrendiklerimiz.

İnsanların gittiği, sevdiği, bildiği yerler içerisinden yani bir filtreden geçmiş bilgi içinden tekrar kendimize göre filtrelemek güvenli olsa gerek. Ancak bu zamanla bizde aramama, öğrenmeme, araştırmama, keşfetmemeye sebep oluyor. Zaten hazırda var der kafamız. Buna en iyi örnek Google verileridir.

Google’a gidip, bir şehir, ilçe, kurum yazın ve devamında ne arandığına bakın. İstanbul yazıp yanına “en” kelimesini yazarsınız en iyi restoran, avm, gezilecek yerler gibi gibi aramaların en çok yapılan aramalar olduğunu görürsünüz.

Sosyal medya bu kadar yaygın değilken, insanlar dünyayı gezmiyor muydu? Ya da evine aldıkları harika zigon sehpayı arkadaşlarıyla paylaşmak istemiyorlar mıydı? Tabii ki istiyorlardı. Bu yolla çok daha fazla kişiye ulaşabilir oldular ve gelir elde edebilir hale geldiler. Bu kötü mü? Tabii ki hayır. Bunlardan faydalanarak kendimize çok fazla ürün, hizmet bulmaya başladık.

Sindirmek, tüketmek, yavaşlamak.

Sindirmek kelimesini sadece besin tüketimi, biyolojik anlamda düşünmemeliyiz. Sindirmek kelimesini son zamanlarda derinlemesine düşünüyorum. Şu an bu yazıyı okuduğunuz, içerik ürettiğim blog sayfamda yer alan içeriklerin tarih aralıklarına bakarsanız eğer demek istediğimi anlayacaksınız. Koşuşturmaca içerisinde yaşadığı süreçleri sindiremeden üzerine düşünceler kurmayı seven birisi değilim. Hayatım içerisinde yaşadığım, tükettiğim olguları sindirme süremin çok uzadığını fark ettim. Çünkü hayat çok hızlı akıyor ve tüketimim hiç duraksamıyor. Duraksayıp, yavaşlayıp, yaşadıklarımı sindirebileceğim bir aralık yaratamadığım uzun süreçler yaşıyorum. Uzun süre yaşadıklarımı sindiremediğimde ise öğrenimlerimi netleştiremiyor, duraksayıp belki de kendimle kalamıyorum. Bunun benim bir içsel sürecim olduğunu düşünme sürecinden yavaşça aslında çevresel kolektif bir etki olduğunu anlamaya başladım. Tüketim alışkanlıklarımızın, süreçlerin bizi sürekli bu yönde sürüklediğini anlamaya başladım.

Yıllar geçerken tüketim alışkanlıklarımız, girdilerimiz nasıl değişti?

Teknolojinin haldır haldır ilerlediği, firmaların birbirleriyle yarıştığı, uygulamaları takip edemediğimiz, işlerimizin teknoloji üzerine döndüğü ve gündemin dakikada bir değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. Teknoloji harikulade ilerlese dahi insanın kapasitesi bu denli artmıyor. Yapılan bir araştırmada ortalama bir insanın 1986 yılında -televizyon, radyo, basın aracılığıyla- maruz kaldığı enformasyonun hepsini topladığınızda günde kırk gazeteye karşılık geliyormuş. 2007 yılında gelindiğinde bu rakam günde 174 gazeteye çıkmış. 2023’ü tahmin edebilen var mıdır?

İnsanların 1986’dan 2023’e beyin hacminde, alım kapasitesinde bu denli büyük bir değişiklik hiçbir araştırmada karşımıza çıkmıyor. Peki girdi bu kadar artıyorsa, alım gücü ortalama aynı seviyelerdeyse bir şeyleri feda ediyoruz. Derinlik, bir şeyleri anlama, öğrenme, tüketme, sindirme gücümüzü kaybediyoruz.

Derinlik için enerji gerekiyor, derinlik için zaman gerekiyor. Feda ettiğimiz için yüzeye çekilip duruyoruz.

En büyük tutkusu ve çalıştığı tüm araçlar teknoloji olan birisi olarak nasıl yavaşlayacağım?

Kendim için belirlediğim bazı yollar var. Haftada genellikle bir günü sadece kendime ayırmaya özen göstermeye çalışıyorum. Kendi, kendime geçirdiğim ve yeni dezenformasyonlara müsade etmediğim bir aralık belirliyorum. Dezenformasyondan kastım ise sular seller gibi her an değişen gündemin içerisinden sıyrılmaya çalışıyorum.

Sosyal medyada daha sonra okuyacağım, daha sonra izleyeceğim, daha sonra dinleyeceğim, daha sonra araştıracağım şeklinde bazı bölümler belirledim. Karşılaştığım, beğendiğim, kaydettiğim bazı içerikleri tüketerek daha sonrasında ondan nasıl faydalanacaksam diğer kategorilere yönlendirip bu “daha sonra yapacağım” evresini azaltmaya çalışıyorum. Ekran görüntüsü aldığım şeyleri bir yerde toplamaya çalışıyorum. Dağ olduktan sonra binlerce görsel içinden neyi ne zaman tüketeceğinizi belirlemezseniz arasanızda bulamazsınız.

Tam yolunu belirleyemedim ancak mümkün olduğunca bir aralıkta teknolojik tüm araçlardan uzak durmaya ve en azından haftada bir yapabiliyorsam, hayatımı kolaylaştıran tüm bu güzel nimetlerden uzak duruyor. Sadece geçirdiğim haftayı ya da ayı düşünüyorum. Düşünüyor, anlamaya çalışıyor hatta daha doğrusu sindirmeye çalışıyorum. Aslında bu uzaktan bakıldığında kolay gibi gözükse de zorlayıcı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor.

Peki sizler tüketebildiğinizi düşünüyor musunuz? Tükettiklerinizi sindirebiliyor musunuz? Bunları yapmak için uyguladığınız yollar var mı? Yazının faydalı bir yere ulaşabilmesi için etkileşim içerisinde olmalı. Sizlerde bu sindirme, derinlik konusundan muzdaripseniz, çözüm için denediğiniz yollar varsa yorum olarak paylaşmaya ne dersiniz?

Bir önceki yazım, “Doğum Günlerini Neden Kutlarız?” bahsini ele almıştım, göz atmak ister misiniz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir